normalde dram filmlerini izlemeyi pek sevmem, böğrüme öküz oturur, yeri gelir çok bunalırım. ama bu film su gibi aktı gitti. ilk defa insanı sıkmayan, bunaltmayan bir dram izledim açıkçası. hele ki soykırım gibi bir konusu varken.
film çok gerçekçiydi. hele ki yere dökülen yemeği yerde yalayıp yutan adam etkiledi en çok da beni. işin kötü tarafı yahudi soykırımı ile alakalı çok resim gördüm, pek çok yazı okudum ama bu filmdeki kadar yapılanların büyük bir saçmalıktan ve vicdansızlıktan ibaret olduğunu fark etmedim. film insanı böylesine ayıran ve aşağılayan bu sistemi olduğu gibi göstermiş.
halbuki hepimiz aynıyız.
adrien brody aşığı bir insan olarak filmde muhteşem oynadığını söyleyebilirim. şu adamda kendine has inanılmaz bir yakışıklılık var. çocukluğumdan beridir hastayım kendisine hele ki ses tonuna. bir insanın böylesine çirkin bir burnu varken nasıl bu kadar karizmatik bir havası olabilir? burnunu yaptırsa adamın bütün çekiciliği gidecek çok tuhaf. yalnız adamın rolünden çok kendisini övdüm sanırım.
neyse birkaç yerde
szpilman' için hayatı bu kadar mı seviyordun be gibi yorumlar yapıldığını gördüm. aslında adam ölümün kendisinden çok ölümün fikrinden korkuyor bence. benim de önümde o kadar insan vahşice öldürülse ben de götüm götüm kaçarım.
bir de filmin sonundaki, bütün olan bitenin saçmalığının farkında olan iyi yürekli alman subay hosenfeld çok güzel bir ayrıntıydı. alman'ın da iyisi var aslında dedirten cinstendi.
o, bu, şu ırktan olduğu fark etmiyor. insanlar iyi ve kötü olarak ayrılır.
bu arada bu film gerçekten de o zamanları yaşamış
wladyslaw szpilman'ın hayatı konu alınarak yapılmış.